Life & Things

Biriktirdiğim Sözler

“Kulağıma küpe olsun bu”, “Vay be adam ne demiş”, “Tam beni anlatıyor bu söz.” diye heyecanlanıveririz hani bazen bir söz duyunca. Elbette birçok düşünürün, birçok liderin birbirinden erdemli sözleri vardır ama bu kulağa küpe etmek öyle kişisel bir şey ki herkes kendi süzgecine takılan sözleri, kendi geçmişinden ve iç dünyasından bir şeyler bulduğu deyişleri yazıyor aklının bir köşesine. Bazen bir filmde, öylesine biriyle konuşurken, sıradan bir dergi köşesinde sizi alıp uzaaak uzak diyarlara götüren bir cümle çıkıveriyor, eline düşüveriyorsunuz o anda kelimelerin, alıyor sizi durup dururken bir düşünme. İşte yeni icatlarımdan biri de bunları bir köşeye yazmak benim, her ne kadar bizi alıp uzaklara götürse de yeri gelince görmeyivermek çok kolay oluyor, yanlış yola sapıverince insan bu bedava akıl hocalarını unutuveriyor. Şimdi bir açıp baktım da birkaç ayda biriktirdiklerime, hepsi hem o kadar farklı hem de o kadar bağlantılı ki ne kadar benim içimden kopup geldiğini anlıyorum o sözlerin. Bu yazıda onlardan en körpe üç tanesini paylaşacağım, belki sizi de alır bir düşünme veya en azından başka bir yerlere götürür diye.
“Beklentiler sadece üzer. “


Bu söz pek çoğunuza tanıdık gelmiştir mutlaka, Athena’nın Frank Sinatra orijinalinden alıp kendine göre yorumladığı Ben Böyleyim şarkısından. O şarkı durup dururken bir yaşama sevinci veriyor bana, en çok da bu sözü duyduğum an irkiliyorum. Öylesine sade, anlaşılması kolay ancak öylesine kafamı duvarlara vurduğum bir konu ki anlatamam. Hayattan, hele hele insanlardan neden bir şey bekleriz anlamıyorum, bir özelliğimi aldıracak teknoloji bulunsaydı herhalde ilk iş bu beklentileri aldırırdım. Bu yakın arkadaşlıkla veya gerekeni yapmış olmakla da alakalı değil bence. Yeri geliyor ailemden, en yakınlarımdan, en iyi tanıdığım insanlardan hayal kırıklığı darbesiyle sarsılıveriyorum. Dönüp bakınca ise suçlayacak bir insan göremiyorum ortada, kendi varsayımlarım ve beklentilerim dışında. Yine bu demek değildir ki insan idealsiz ve vurdumduymaz yaşamalı, burada önemli olan hayal ve amaç ile beklenti arasındaki sınırı çizebilmekte bence. Hayal kırıklığı üzer ancak kendinize göre bir acıyla veya yasla kapatırsınız arayı, amacınıza ulaşamazsanız ders çıkaracağınız bir hatanız olur, ya da sakince amacınızı değiştirir yolunuza öyle devam edersiniz. Ama beklenti öyle değil, kendi kendimize uydurduğumuz bir sahibiyet, bir hak ve karşılanmadığında somut bir kaybetmişlik duygusuyla yüzleşiveriyor insan. İyiliği karşılık beklemeden yapmak gerek sözü buradan geliyor işte, bir karşılık beklentisi içine düştüğünüz an mutlaka silkinin, kendinize bir tokat atın. Güzellikler bekleseniz de sevindirir beklemeseniz de ama darbeler beklentilerin üzerine olunca toparlanmak çok daha zor oluyor.
“Bazı hayaller gerçekleşmemek içindir.”

Bu sözü çok yenilerde, Bana Esmeyi Anlat tiyatro oyununda duydum. Duyunca bir an kopuverdim hatta, takip edemedim bile oyunu. Hayatım boyunca kendi içimde evirip çevirdiğim ve inandığım şeyi somut bir şekilde karşımda buluvermiştim işte. Hep merak ederim insanlar müzik dinlerken ne yapar, uykudan önce yatakta dönüp dururken, ya da dalıp gidiverdiklerinde hayal etmekten başka şey yapan var mıdır acaba? Küçükken ağabeyim bir huyumla dalga geçerdi, hala da devam eder, kulağıma takıp ipodu yürüyerek müzik dinlemek. Bu olağan gelebilir ancak ben bayağı bildiğiniz on metrekarelik odada da bunu yapıyor, bir ucundan bir ucuna gidip duruyordum odanın. Haliyle ağabeyim de beni kızdırmak için deli muamelesi yapıyordu bana. Şimdi bakıyorum, o günkü halimden gram kaybetmemişim, deliysem hala deliyim. Harry Potter karakteri olmak, amansız bir hastalığa çare bulmak… belki senaryoları değiştirdim ama hala böylesine çocukça hayallerim, hala geçmişi geleceği hatta evreni değiştirdiğim olmayacak senaryolar düşünürüm kafamda. Neden diye sorguladığımda ise hiçbir cevap bulamıyorum. Yalnızca beni mutlu ediyor, bana neşe ve enerji veriyor. Öyleki bu asla gerçekleşmeyecek hayaller en iyi dostum, en büyük sırdaşım belki de. Umarım bir gün onların olağanüstülüklerine olan inancımı da kaybetmem.
“Hak ettiğimizi düşündüğümüz aşkların peşinden koşarız.”

 

Bir gençlik filminden çok daha fazlasını bulduğum ‘Saksı Olmanın Faydaları’ filminden bu güzel söz. Duyduktan sonra ne kadar doğru olduğuna hayran kalmıştım bir süre. Yalnızca romantik aşkla da sınırlamadım kendime bu sözü, bence amaçlar da aynısı. Hak ettiğimizi düşündüğümüz yer nereyse orada hayal ediyoruz kendimizi. Çok büyük beklentilerimiz, iddialarımız yok mu? O zaman kendimize güvenmeme çıkıyor bence ortaya. Bu noktada bir istisnayı belirtmek isterim ki benim de yer yer elimden tutan hippi kafası aslında bu teoriyi yanlışlamıyor. Para, kariyer, şöhret hayalleri olmasa da mutlu olma hayalleri var çünkü bu insanların, kendilerini mutlu olmaya layık görüyorlar ki bu bence çok iyi bir kariyer veya para olmadan mutlu olunamayacağına inanmaktan daha bile özgüven sahibi bir davranış. İnsanın kendini olduğu gibi kabul etme hali yani tabiri caizse. Aşık olmak bile öyle, hatta platonik olup “bana asla bakmaz” diyorsa bile insan bence içten içe sevdiğini kendine yakıştırıyor. Belki bu da bir göstergedir insana, peşinde koşacağı bir insan veya bir amaç yokken eğer içini boşluk duygusu kaplıyorsa kendinden uzaklaşmış ve bir olaydan yara almıştır belki de. Kendiyle barışıklığını kaybetmiştir bir diğer deyişle. O yüzden bana öyle geliyor ki bu “içimizdeki kutup yıldızını” kaybetmemek çok gerekli bir şey, zor da olsa insanı ayakta tutuyor.
Kural belirlemek zor hayatta ama keşke bunlar benliğimin yasası olsa da her tökezlediğimde toprarlanmam kolay olsa diyorum. Belki de bir gün o derece aklıma kazınacaklar, sadece henüz erken.
Bengüsu

You Might Also Like

No Comments / Yorum Bulunmuyor

Leave a Reply / Yorum Yazın

Show Buttons
Hide Buttons
en_USEnglish